Her perşembe günü yapılan grup toplantılarının bir özeti niteliğindeki raporlar bu sayfada yer alıyor. Raporlar, konuşulan konuları ve varılan kanıları toparladığından genel bir dil kullanılmakta.

17 Mayıs 2007 Perşembe

Rapor 11 - Paradigma'nın İflası

Toplantıda Fikret Başkaya’nın Paradigma'nın İflası kitabı üzerine konuştuk, konuşmaya kitabın bizi rahatsız eden yönlerinden ve kitabın değerli bulduğumuz özelliklerinden bahsederek başladık. Genelde kitabın bilimsel bir dil kullanmadığına dair, kitabın üslubuna yönelik kaygılar öne çıktı ama yazarın argümanlarını yaparken bunların altını doldurmaya yönelik çabasının ve kitabın resmi ideoloji diyebileceğimiz şeyin karşı ucunun hangi argümanlarla kurulageldiğini göstermesinin değerli olduğunu düşünüp kitabı okumaya devam etmeye karar verdik.

Kitaba yöneltilen bir eleştiri Başkaya’nın cumhuriyetin kuruluş sürecini, cumhuriyeti kuran kadroların faaliyetlerini ve ideolojilerini anlatırken dönemin dünya konjonktürünü pek de göz önünde bulundurmadığıydı. İlber Ortaylı’nın tanzimat aydınları hakkındaki görüşlerine kısmen paralel düşecek şekilde, tanzimat aydınlarının resmi ideolojiyi oluştururken çok da fazla seçenekleri olmayabileceği, faaliyetlerini belli bir tarihsel dönemin koşullarından bağımsız düşünmenin sorunlu olabileceği savunuldu.
Başkaya’nın öne sürdüğü resmi ideolojinin batıdan ithal edilmiş, zorlama ve yapay olduğu argümanı üzerinde durduk. Türkiye bağlamında doğululuk-batılılık konusunu açtık, Türkiyeliler kendilerini doğulu mu batılı mı görüyorlar, kime ve hangi gruba karşı kendimizi doğulu ya da batılı görüyoruz diye konuştuk. Türkiye’de doğululara, başta Araplara yönelik ve Türkiye’nin batısında kalan ülkelerde Türkiye’ye yönelik olumsuz söylemlerden ve önyargılardan bahsettik. Batıdan kurum aktarımının Osmanlı ve Türkiye dönemindeki sürekliliğinden konuştuk. Başkaya’nın ithal resmi ideolojinin yapay olduğu ve hegemonyasını kuramamış olduğu argümanının üzerinde durduk. Resmi ideolojinin hegemonyasının dönemimizde başarılı mı yoksa başarısız mı olduğunu tartıştık. Eğer resmi ideoloji yeni kurulduğu yıllarda halkın rızasını kazanma bağlamında başarılı olamadıysa bu hegemonya ne zaman, hangi koşullar altında güçlenmiş olabilir sorusunu sorduk. Resmi ideolojinin şu anki başarısının ve başarısızlığının niteliğine dair görüşlerimiz farklılaşsa da hepimizin bu konuyla ilgili yorumları cumhuriyet mitinglerinde kesişti. Bayrağın farklı taraflar için nasıl da ortak sembol olabildiğini sorduk.
Konuştuğumuz bir başka şey milli mücadelede dinin yeri oldu. Hüseyin Hatemi'nin Cumhuriyet'in 70. yılında Aydınlar Konuşuyor adlı kitaptaki röportajından, Mustafa Kemal’in milli mücadele başlangıcında cihad fetvası çıkarttığını söyleyen, hareketin İslami yönü olduğunu savunan bir parça okuduk. Bunun pragmatik bir siyaset olduğu kanaatindeydik, dindar insanların cumhuriyetin kuruluşundan sonraki dönemde kendilerini kandırılmış hissetmelerini dinin pragmatik siyasetlerde kullanılma biçimine bağladık.

Hiç yorum yok: